Henüz kucağıma almadığım bir kuzucuğun annesiyim ve muhtemel hadiseye ramak kaldı; her an piyasaya sürebilirim bu küçük adamı.
Hamilelik dünyanın en normal vakası iken; insanın kendi başına gelince "Bu nasıl bir mucize,ulan içimde insan büyüyor, Allah'ım sen aklımı koru!" kıvamında seyir ediyor. Kendimi cam fanuslara kapatıp, pamuklara saracaktım az kalsın. Tabi yapmadım sevgili okur; zira ilk üç ayım lavabo kenarlarında, afedersiniz, öğüre böğüre geçti. Bir de kafein bağımlılığımdan mütevellit bir baş ağrısı illeti ki sorma gitsin. Beş kilo verdim sanki öncesinde pek yapılı bi' şeymişim gibi, oldum mu sana 45 kiloluk bir köşe yastığı. Nerede sabahsa orada akşam oldu. Kanepenin ahanda bu köşesinden şu köşesine üç saat arayla geçtim.
Sonra hamileliğin balayı diye addedilen ikinci üç aylık döneme girdim ve sağlıklı beslenme konusunda kendi rekorumu kırdım. Gelsin balıklar gitsin semizler, pırasalar ıspanaklar, efendime söyleyeyim pekmezler, çiğ kuruyemişler, haftada beş kilo ev yoğurdu... Hayret bi şey bu bebiş bana naptı böyle, derken... Son üç aylık periyodun aniden gelen göz dönmesi ile sağlıklı sağlıksız asla fark gözetmeksizin iki dakikada her türlü boy ve ebattaki yiyeceği midesine indirme yetisine sahip bir yaratığa evrildim. Kız o nasıl bir iştah. Doyma duygum yok oldu, valla abartmıyorum. Ha iki tabak, ha beş tabak. Bana mısın demiyor.13 kilo aldım, aslında, tahtalara vurayım, bu performansın ederi en az 25 kiloydu. Yine de, bu lale devri lohusalıkla birlikte son bulur inşallah. Hani bebesini doğurup zırt diye incecik ortalarda dolanan hatunlar var ya, bi de utanmadan "Şurda azcık karnım kaldı yaaee.." falan derler, işte onlardan olup utanmadan olmayan kilosundan şikayet eden bir taze ana olmak istiyorum.
Şimdi gelelim hamileliğin manevi yönüne. Zor geçen bir iş tecrübesinin hemen ardından, başlarım len böyle kariyerin ızdırabına, deyip ev hanımı olmaya karar verişimin akabinde dahil oldu bu minik adam dünyamıza. Ben evime nasıl hasretmişim ama. Zerre sıkılmadım kendimle başbaşa. Filmler, diziler, kitaplar, kendin yap projeleri, yazmalar-çizmeler. Özlediğim her şey hamileliğimde kavuştuklarımdı. Çoğu günü esas adamınkinden başka bir surat görmeden bitirdim. Nasıl bir saadet! Sıkılmışım insanlardan, o keşmekeşten, koşturmacadan. Ruhumu doyurdum belki ömrümde ilk kez ve bu da minik adamın rahmime kondurulduğu o güzel sürece denk geldi. Eğer, annenin ruh hali bebeğin ilerdeki karakterine tesir ediyor efsanesi doğru ise; yaşadık dostlar.
Zaten doğsun da bi sağlıkla hele, soranlara diyeceğim; herkesin çocuğu gibi bizimki de en zeki, en güzel, en akıllı. Bu işin raconu bu, evlat işte, daha karnındayken tekmesini övüyorsun, böyle güzel tekme atılır mı hey maşallah, seni yaradana kurban olurum!
Hanedanın varisi olacak şehzadeyi doğurmuş havasında gezen, el kadar bebeklerine taşlı tüllü pullu acayip bi bi şeyler giydirip zavallının daha açılmamış gözleri ile verdiği 50 pozu sosyal medyasından gerine gerine paylaşan hatunları da anlıyorum şimdi. Acayip bir sevgi seli bu. Doğmamış bebeğin kokmayan kıyafetlerini koklayıp ağlıyorum ayol, kimse mantık aramasın annelik müessesesinde.
Neyse, anlatmadığım ne kaldı du bi düşüneyim. Hah, eğitimli bir gebe olduğumu söylemiş miydim? Gebelik okulunu bitirdim ben, lütfen yani, anneliği işin uzmanlarından öğrendim. Sertifikam var yahu. İlerde bebeme "Sana daha iyi bir anne olayım diye karnım burnumda okullara gittim ben, ah ah!" diyeceğim. Şaka bir yana, nasıl işime yaradı o eğitim bilseniz. Ben hiçbir şey bilmiyormuşum. Ee tamam, ilk çocuğum bu falan ama, öyle bir şey değil işte. Bildiklerim de yanlışmış. Bi kere doğum korkusu had safhada olan biriydim, şimdi geçti gitti. Ne doğum anıları dinledim zamanında, illa ki vardır içinde abartısı olmayanı da ama ne bileyim... Çarmaha gerildim, öldüm, yeniden dirildim, kemiklerimi binlerce kere kırdılar, suyum sel oldu sokakları süpürdü... Sakin olunuz efenim. İnsanlar tarlada çömelip doğuruyor, bağını zınk diye kesip tarla işine devam ediyor, imiş. (Bu da şehir efsanesi de,neysee, inanalım bari.)
Eveeet, sanırım anlatacaklarım şimdilik bu kadar. Tuna beyle bir vücutta geçen son günlerimiz. Kime benzeyecek bu sıpa konulu düşlerimiz ile toz pembe bakıyoruz hayata esas adamla. Hayırlısı ile alırsam kucağıma, bir başka korku hikayesi olan şu lohusalık evresini irdeleriz beraber, baya eğlenceli! Ev tımarhaneye dönüyor diyollaaa. Olsun be, değmez mi? Şu tekmeye baksana,anası kurban olsun, var mı böylesi?! 😅
